0
0
0
0
Forum Giris Giris Üyeler Ekibimiz Arama
Toplam Forum: 69     ***     Toplam Konu: 30100     ***     Toplam Mesaj: 148193
  
  Beni hatırla
Forum Anasayfa » SERBEST KÜRSÜ » Karagöz Hacivat Gölge Oyunu Tarihi

önceki konu   diğer konu
1 okunmamış mesaj mevcut (Acik)
Sayfa (1): (1)
Gönderen
Mesaj
tahabiri su an offline tahabiri  
Karagöz Hacivat Gölge Oyunu Tarihi
39 Mesaj -
Karagöz Hacivat Gölge Oyunu Tarihi



Karagöz, bir «gölge oyunu» dur. Bu oyun, deriden kesilmiþ birtakým þekillerin (insan, hayvan, bitki, eþya v.b.), arkadan ýþýk verilerek beyaz bir perde üzerine yansýtýlmasý temeline dayanýr.
Doðu ülkelerine özgü bir sanat olduðu anlaþýlan «gölge oyunu»nun ilkin Çin'den çýktýðý söylentisi vardýr. Bu Çin söylentisine göre, imparator Wu (hük. m.ö. 140-87), çok sevdiði karýsýnýn ölümü üzerine derin bir üzüntüye kapýlýr; Þav-Wöng adlý bir Çinli, imparatorun üzüntüsünü hafifletmek için, ölen kadýnýn hayalini bir perde arkasýndan gösterebileceðini söyler; sarayýn bir odasýna gerdirdiði beyaz bir perdenin arkasýndan geçirdiði bir kadýnýn perde üzerine düþen gölgesini, ölen kadýnýn hayali diye sunar (m.ö. 121). M.s. XI. yüzyýlda yazýlmýþ bir Çin ansiklopedisinde bu olaydan söz edilmekte ve ansiklopedinin yazýldýðý çaðda gölge oyununun deriden yapýlmýþ þekillerle pazar yerlerinde oynatýldýðý belirtilmekte imiþ. Batýda bu oyuna «Çin gölgeleri» adý verilmektedir. Bir baþka söylentiye göre, gölge oyunu Hint'ten çýkmýþ, IV., V. yüzyýllarda Cava'ya geçmiþtir; Cava'da Wayang adý verilen ve gerek þekilleri, gerek konularý bugüne deðin korunan bu oyunlarda Hint efsanelerinin etkisi açýkça görülmekte imiþ. Yapýlan incelemelerden öðrendiðimize göre, Cava edebiyatýnda, evren, bir Wayang sahnesine, insanlar ve doða da Wayang tasvirlerine benzetilmiþtir.
Ýslâm dünyasýnda, bu oyuna hayâl el-zýll (hayâl-i zýll) (= gölge hayali), zýll-el-hayâl (zill-i hayâl) (= hayal gölgesi), hayâl es-sitâre (= perde hayali) v.b. adlarý verilmiþtir. XI. yüzyýldan bu yana, Ýbni Hazm (994-1064?), Ýmam Gazalî (1058-1111), Muhyiddin-i Arabî (1165-1240), Ýbnülfâriz (1182-1235) v.b. gibi kelâmcý ve tasavvufçularýn eserlerinde hayal sahnesi evrene, insanlar ve bütün varlýklar, perdedeki geçici hayallere benzetilmiþ; oyundaki hayaller nasýl perde arkasýndaki bir sanatçý tarafýndan oynatýlýyorsa, evrendeki varlýklarý da görünmeyen bir yaratýcýnýn hareket ettirdiði anlatýlmýþtýr. Ýslâm felsefesinin temel ilkelerinden biri olan bu dünya görüþünün kaynaðý, Eflâtun'un ünlü «maðara» benzetmesine dayanmaktadýr. Karagöz perdesinin bir «ibret perdesi» olduðu inancý, bu oyunun Türkiye'de gerçekçi ve toplumsal bir nitelik kazandýðý devirlerde dahi sürüp gitmiþ; oyun baþlarken okunan «perde gazeli», tasavvuftan gelme mistik havayý korumuþtur. XII. yüzyýlýn ikinci yarýsýnda Selâhaddin-i Eyyubî (hük. 1175-1193)'nin sarayýnda hayal oynatýldýðý Guzûlî (? - 1412) nin M e-tâli-el-Büdûr fi Menâzü-el-Sürûr adlý eserinden öðreniliyor. Muhyiddin-i Arabî, Fütûhât el-Mekkiyye (yazýlýþý: 1203) adlý eserinde tasavvuf inançlarýný anlatýrken, hayâl el-sitâre diye andýðý gölge oyununu örnek diye ele alýr ve: «Ýlkin perdeye Vassâf (= anlatýcýgöz kırpma denen kiþi çýkar, Tanrýnýn ululuðunu saygý ile anar; sonra, kendisinin ardýndan perdeye gelen türlü türlü suretlerle konuþur» der ki; bu sözlerden, hayal oyununun o tarihlerde nasýl oynatýldýðý aþaðý yukarý anlaþýlmaktadýr. Musullu yazar Ýbni Danyal (? - 1310), Mýsýr'da Memlûk hükümdarý Baybars (hük. 1260-1277) devrinde yazdýðý Tayf el-Hayâl adlý oyun kitabýnýn önsözünde, hayâl el-zýll denen gölge oyununun o tarihlerde Mýsýr'da pek çok oynandýðýný, ayný þeylerin tekrarlanmasýnýn seyirciye býkkýnlýk verdiðini, yeni þeyler arayan usta bir hayal oyuncusunun isteði üzerine bu kitabý yazdýðýný, eserinin eski oyunlara üstün olduðunu bildirmiþtir."»
Gölge oyununun Türk toplumunda ne zaman kullanýlmaya baþlandýðý kesin olarak belli deðildir. Bu konuda ilkin Georg Jacob tarafýndan ileriye sürülen bir görüþe göre, gölge oyunu Çinlilerden Moðollara, Moðollardan Türklere geçmiþtir; Orta Asya Türkleri arasýnda kullanýlan kaburcak, kavurcak, kaðurcuk terimleri «gölge oyunu» anlamýna gelmektedir: Daha sonraki incelemelerde de, Türkistan'da kullanýlan koðurcak, kavurcak, kaburcak, kolkurçak, çadýr-hayal, hayme-þebbâzi sözcüklerinin «gölge oyunu» anlamým taþýdýðý —çeþitli kaynaklara dayanýlarak— açýklanmýþ, «Anadolu Türkleri arasýnda yayýlan hayal oyununun, Türk akýnlarýnýn istikametini takip ederek þarktan garba geldiði» varsayýmý ileriye sürülmüþtür. Son yýllarda yapýlan incelemelerden öðrendiðimize göre hayal sözcüðünün «gölge oyunu» anlamýna alýnmasý, söz konusu varsayýmýn bir yanýlgý üzerine kurulduðunu ortaya çýkarmýþtýr. Þöyle ki: eski metinlerdeki hayal sözcüðü «mücessem þekil» anlamýna gelmekte, ve genel olarak hem «kukla oyunu», hem de «gölge oyunu» kavramlarýný içine almakta; gölge oyunlarý içinse, ayrýca, zýll-i hayâl (= hayalin gölgesi) ya da hayâl-i zýl terimi kullanýlmaktadýr. Hayal sözcüðünün «gölge oyunu» anlamýna kullanýlmasý çok sonradýr. Türkistan'daki çadýr-hayal, Ýran'daki hayme-þebbâzî oyunlarýnýn bir «gölge oyunu» deðil, «ipli kukla oyunu» olduðu bu incelemelerle ortaya konmuþtur. Bu konuda sözü edilen kurçak, koðurçak, kavurçak, kaburcak v.b. sözcükleri «bebek, kukla» anlamlarýna gelmektedir. Kolkurçak (kol-kurçak) da «el kuklasý» demektir. Metin And, Leningrad Etnografya Müzesi'nde korunmakta olan kol-kurçak ve çadýr-hayal'in türlü örneklerini 1962 Martý'nda Rusya'ya yaptýðý gezide incelemiþ, bunlarýn «el kuklasý» ve «ipli kukla» olduklarýný görmüþtür.) Kukla oyunlarý da perde arkasýnda gizlenen bir sanatçý tarafýndan oynatýldýðý için, kanýt diye ileri sürülen yazýlardaki «perde» sözcüðü de, anlatýlan oyunun gölge oyunu olduðuna kesin iþaret sayýlamaz. Sözgelimi, tarihçi Cüveynî (? - 1283) nin eserinde," Çin'den gelen sanatçýlarýn Moðol imparatoru Oktay (hük. 1227-1241)'ýn önünde oynattýklarý oyun anlatýlýrken, «kendi memleketlerinin... acaip oyunlarýný perdeden dýþarý getirdiler» denmektedir ki, «perdeden dýþarý getirmek» sözü, bunun bir kukla oyunu olduðunu düþündürmektedir; Fars þairi Attar'ýn Üþtür-nâme adlý eserinde raslanan bir parçada «Usta bir perde oyuncusu vardý, bilgin bir kiþiydi, aslý da Türk'tü; nakkaþlýkta benzeri yoktu, her nereye gitse orada iþ bulurdu; þaþýlasý renklerle süslü suretler yapar, daima kendi kendine oynatýr dururdu; yaptýðý her suret zamanla bozulur, o da bir baþkasýný ortaya çýkarýrdý; bütün suretler rengârenk nakýþlý idi, her birini baþka bir tarzda yapardý; oyun için yedi perde kurmuþtu, hepsi rengârenk, nakýþlý, boyalý idi.» denmektedir; oyuncunun beyaz bir perde deðil de, «renkli ve nakýþlý yedi perde kurmuþ» olmasý, söz konusu oyunun da kukla oyunu olmasý gerektiðini akla getirmektedir.
Gölge oyununun Anadolu'ya ne zaman girdiði konusunda çeþitli söylentiler vardýr:
Evliya Çelebi (1611-1682)'ye göre, Karagöz ile Hacivat, Anadolu Selçuklularý zamanýnda yaþamýþ, bunlarýn birbirleriyle tartýþma ve çatýþmalarý «hayâl-i zýll»e konup oynatýlmýþtýr. Evliya Çelebi, Hacivat ile Karagöz üzerine þunlarý söyler:
"Hacý Ayvad —ki Bursalý Hacý Ývaz'dýr— Selçukîler zamanýnda Yorkça Halil ismiyle müsemmâ peyk-i Resûlullah idi ki yetmiþ yedi sene müddet Mekke'den Bursa'ya gidüb gelirdi. Efelioðullarý namýyle ecdadlarý þöhret bulmuþdu. (...) Bu Efelioðlu, Mekke'den Bursa'ya gelirken beyn el-Haremeyn eþkýyâ-yi Urban Efelioðlu Yorkça Halil Hacý Ayvad'ý þehîd idüb Bedr-i Huneyn'de defn eylediler. (...) Karagöz ise, Ýstanbul tekfuru «Kostantinin sâîsi idi. Edirne kurbündeki Kýrkkilise'den bir mir-i sâhib-kemâl, ayyâr-i cihan Kýbtî idi. Adýna «Sofyozlu Karagöz Bâli Çelebi» derlerdi. Tekfur Kostanti yýlda bir kere Alâeddin-i Selçukî'ye gönderdikde Hacivat ile Karagöz'ün biribirleriyle mübâhase ve mücâdelelerini o zamanýn pehlevanlarý hayâl-i zýlla koyub oynatýrlar idi."
Anadolu Selçuklu tarihinde üç tane Alaeddin vardýr: I. Alaeddin Keykubat (hük. 1192-1237), II. Alaeddin Keykubat (hük. 1239-1254), III. Alaeddin Keykubat (hük. 1277-1302). Söz konusu «Alâeddin-i Selçuki» nin hangi Alaeddin olduðu anlaþýlmýyor.
Halk ve karagözcüler arasýndaki bir söylentiye göre ise, Sultan Orhan (hük. 1324-1362) devrinde Bursa'da bir cami yapýmýnda Karagöz demirci, Hacivat da duvarcý olarak çalýþýyormuþ; ikisi arasýnda her gün sürüp giden nükteli konuþmalarý dinlemek isteyen iþçiler, iþlerini güçlerini býrakýp onlarýn çevresinde toplanýr, bu yüzden de yapým iþi ilerlemezmiþ. Bunu öðrenen Sultan Orhan, Karagöz'le Hacivat'ý öl-dürtmüþse de, bir süre sonra iç acýsý çekmeðe baþlamýþ; padiþahýn acýsýný dindirmek isteyen Þeyh Küþterî, bir perde kurdurmuþ, Hacivat'la Karagöz'ün deriden yapýlmýþ tasvirlerini (ya da, kendisinin sarý çedik pabuçlarýnýgöz kırpma perde arkasýnda oynatýp onlarýn þakalarýný tekrarlayarak padiþahý avutmuþ. (Çin söylentisinde, ölen karýsýna acýnan imparator Wu'yu avutmak için perde arkasýndan bir kadýn geçirme olayý ile bu Türk söylentisi arasýndaki benzerlik, ayrýca dikkate deðer.)
Bu ikinci söylentiye göre, Karagöz ile Hacivat, XIV. yüzyýlda yaþamýþ kiþilerdir; hayâl-i zil (= karagöz) oyunu ilkin Bursa'da çýkmýþtýr; bu oyunun kurucusu Þeyh Küþterî'dir (Kaynaklarda verilen bilgiye göre, Þeyh Muhammed Küþterî, Ýran'da Hozistan'ýn merkezi olan «Þuster», ya da «Küþter» —Araplarýn söyleyiþine göre «Tüster»— kasabasýndan Bursa'ya gelmiþ, orada ölmüþtür. Bursa'da, Þeyh Küþterî'nin olduðu söylenen bir mezar da vardýr. Geleneðe göre, karagöz oyununun kurucusu ve karagözcülerin «pîr»i sayýlan Þeyh Küþterî'nin adý, perde gazellerinde sýk sýk geçer. Ýbni Ýsa Akhisarî (? — 1559/1560) nin yazdýðý bir «perde gazeli»nde de gölge oyununu Þeyh Küþterî'nin kurduðu ve bu oyunun tasavvufî bir anlam tanýdýðý anlatýlmýþtýr ki, bu gazel, hem eldeki en eski perde gazeli, hem de Þeyh Küþterî hakkýndaki söylentilerin en eski belgesidir." Karagöz oyunlarýnda, olaylarýn geçtiði perdeye «Küþterî meydaný» denir). Söz konusu söylenti, karagöz oyununun Anadolu'da XIV. yüzyýlda meydana geldiðini anlatmakta ise de, þair Mesut bin Ahmet(= Hoca Mesut)'in ayný yüzyýl ortalarýnda yazdýðý (1350) ünlü Süheyl ü Nevbahâr adlý mesnevisinde þöyle bir beyte raslanmaktadýr:
Kiþi kim hayal-bâz oyunun bilür Çadýr tutuban gice oynar olur. «Hayal-bâz oyununun çadýr kurularak geceleri oynatýldýðý» ný anlatan bu beyitteki «hayal-bâz oyunu» eðer «çadýr-hayal» yani kukla oyunu deðil de «zýll-i hayal» yani gölge oyunu anlamýna geliyorsa, o zaman, karagöz oyununun XIV. yüzyýl ortalarýnda Anadolu'da herkesçe bilindiði, bu bakýmdan, Anadolu'da daha eski bir geçmiþi olmasý gerektiði; — Evliya Çelebi'nin sözlerini de gözönünde bulundurarak — Selçuklular devrine çýkmanýn uygun olacaðý düþünülebilir... Karagöz oyununun XV. yüzyýlda Türkiye'de nasýl bir geliþme gösterdiðini anlatan belgeler elimizde yoksa da, Hamdullah Hamdi (1449-1503) nin Yusuf ü Züleyha mesnevisinde hayal oyunu'na «telmih» yoluyla deðinen bir beyit vardýr.» Bir þeye «telmih» yapýlabilmesi için o þeyin çok tanýnmýþ olmasý gerektiði gözönünde bulundurularak, hayal oyununun XV. yüzyýlýn ikinci yarýsýnda herkesçe bilinen yaygýn bir oyun olduðu düþünülebilir... XVI. yüzyýlda «hayal-i zýl» oyununun yaygýnlýðýný ve Türkiye'de eðlence sanatlarýnýn baþlýcalarýndan biri olduðunu gösteren epey belge vardýr. Þeyhülislâm Ebussuûd Efendi (1490-1574) nin, «hayal-i zil oyunu» nu «ibret gözüyle» seyretmenin cezayý gerektirmeyeceði yolundaki bir fetvasý, bunlarýn en önemlisidir.» Ýbni Ýyâs (1448-1521 den sonra) adlý bir Arap tarihçisinin yazdýðýna göre, I. Selim (Yavuz) (hük. 1512-1520) Mýsýr'ý aldýðý yýl (1517), Cize'de seyrettiði hayal oyununu beðenmiþ, oðlunun eðlenmesi için, Mýsýrlý hayalciyi Ýstanbul'a götürmek istediðini bildirmiþ. (O yüzyýla ait olduðu tahmin edilen bir Mýsýr hayal takýmýndaki tasvirlerden iki tanesinin Karagöz ve Hacivat'a benzerliði ayrýca dikkate deðeni). Bu yüzyýlda þehzadelerin sünnet düðünlerinde (1530, 1539, 1582) çeþitli eðlenceler arasýnda karagöz oynatýldýðý da biliniyor. Bazý belgelerden öðrenildiðine göre, «hayal-i zýlcý Kör Hasan» bu yüzyýlýn sonlarýnda en ünlü karagöz sanatçýlarýndandýr. Yine bu yüzyýlda yetiþmiþ Evliya Çelebi'nin aktardýðý bir söylentiye göre, «Yýldýrým Bayezid Han asrýnda 'Kör Hasan' namýyle yâd olunur, bir rind-i cihan ve onusâhib-i Yýldýrým Han» (Seyahatname, c. I, s. 652) olduðu ileriye sürülen bu sanatçýnýn, son yýllarda bulunan iki belgeye göre, Yýldýrým Beyazýt (hük. 1389-1402) devrinde deðil, XVI. yüzyýlýn sonlarýyle XVII. yüzyýlýn baðlarýnda yaþadýðý ve 1616 da sað olduðu anlaþýlýyor. (A. K. Tecer, ad. gec. makale).
Kimi edebiyat sanatçýlarý (Hayalî, Bakî, Lâmiî v.b.) bir benzetme öðesi olarak hayal oyununa deðinmiþlerdir... XVII. yüzyýlda belgeler daha da çoðalmakta, oyunun yapýsý, belli baþlý kiþileri, birkaç konusu ve ünlü karagöz oynatýcýlarýndan bazýlarý üzerinde bilgi edinilmektedir. Evliya Çelebi, Naima, Abdi v.b. gibi yerli yazarlarýn eserlerinden, ve o çaðda Ýstanbul'da bulunmuþ Avrupalýlarýn aný ve gezi kitaplarýndan öðrenildiðine göre, Ramazan ayýnda kahvehanelerde, baþka zamanlarda da evlenme, doðum, sünnet düðünü v.b. dolayýsýyle saray, konak ve evlerde yapýlan þenliklerde oynatýlan bu oyunlar, Osmanlý toplumunun belli baþlý eðlencelerinden biri sayýlmaktadýr. Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sinden anlaþýldýðýna göre, yalnýz Ýstanbul'da deðil, Türkiye'nin baþka þehirlerinde de (sözgelimi Erzurum'da) kahvehanelerde karagöz oynatýlmaktadýr. Gene Evliya Çelebi'nin bildirdiðine göre, bu yüzyýlda Ýstanbul'da Kör Hasanzade Mehmet Çelebi ile Þengül Çelebi, Erzurum'da Kandillioðlu, o çaðýn ünlü karagözcüleridir... XVIII. yüzyýlda da, Seyyid Vehbi (? - 1736), Haþmet (?-1768), Kani (1712-1791), Sürurî (?-1814) gibi þairlerin eserlerine (Sûrnâme, Velâdetnâme, Hezeliyyât, ebced'le söylenen tarih), ve yabancý yazarlarýn verdikleri bilgilere göre, sultanlarýn doðumu, evlenmesi, þehzadelerin sünnet olmasý dolayýsýyle yapýlan genel þenliklerde, ayrýca, kahvehanelerde ve hali vakti yerinde olanlarýn evlerinde oynatýlan karagöz, Ýstanbul'un yine en önemli eðlencelerinden biridir. Söz konusu yerli kaynaklara göre, Bekçi Mehmet (?-1777), Sarý Ahmet, Þerbetçi Emin (?-1796/1797), Kasýmpaþalý Hafýz (III. Selim devri: 1789-1807) bu yüzyýlýn ikinci yarýsýnda Ýstanbul'da yetiþen karagözcülerin en ünlüleridir. O çaðda Ýstanbul'da olup da eserlerinde karagöze deðinen yabancýlar, gördükleri oyunlarýn niteliði, kiþileri ve konulan üzerine bilgi vermektedirler... Karagöz oyununun XIX. yüzyýlda da yine sarayýn ve halk toplantýlarýnýn gözde eðlencelerinden biri olduðunu yerli ve yabancý çeþitli kaynaklarýn tanýklýðýndan öðreniyoruz.) Söz konusu yerli kaynaklara göre, II. Mahmut (hük. 1808-1839) devrinde þehzadelerin sünnet düðününde (1836) «geceleri on bir mahalde hayal oynatýlmýþtýr; ser-hayalî Sait Efendi, Galatasaray aðalarýndan hayalî Hamit, hayali berber Sait Efendi (?-1815/1816) bu devrin ünlü karagözcüleridir. Sutan Abdülaziz (hük. 1861-1876) ve II. Abdülhamit (hük. 1876-1909) devirlerinde Rýza Efendi, Mehmet Efendi, Nazif Bey v.b. gibi birtakým karagözcüler saraya aldýrýlmýþtýr; bu dönemde son ustalarýný yetiþtiren karagöz oyunu, XX. yüzyýlýn ilk çeyreðinde bir süre daha yaþamýþ, Cumhuriyet devrinde yerini tiyatro ve sinemaya býrakmýþtýr. XIX. yüzyýlýn ikinci yarýsýnda ve XX. yüzyýlýn ilk çeyreðinde yetiþen karagöz sanatçýlarýndan bazýlarýnýn adlarý bilinmektedir. Söz konusu kaynaklarda adlarýyla birlikte bazýlarýnýn meslekleri de bildirilen bu sanatçýlardan kimisinin tekkelerden (Þeyh Fehmi Efendi, Peder Mustafa Efendi, Müþtak Baba), kimisinin medreseden (Kör Ýmam, Darphaneli Hafýz Efendi, Hafýz Mehmet Efendi), kimisinin Enderun'dan (Enderunlu Hakký Bey, Enderunlu Tevfik Efendi, Enderunlu Hamit Efendi), kimisinin kâtiplikten (Kâtip Salih, Kâtip Mahmut v.b.), kimisinin cerrahlýk v.b. gibi mesleklerden (Cerrah Salih Efendi), pek çoðunun esnaflýktan (Yorgancý Abdullah Efendi, Püskülcü Hüsnü Efendi, Kantarcý Hakký Efendi, Þekerci Derviþ Efendi, Aktar Rýza Efendi, Hamamcý Süleyman Efendi, Usturacý Mustafa Efendi, Yemenici Andon Efendi, Çilingir Ohannes Efendi v.b.) geldiði görülür.
Karagöz oyununun kaynaðý konusunda kimi Batýlý yazarlarýn ileriye sürdükleri bir görüþ de, karagöz'ün Bizans aracýlýðýyle eski Yunan ve Roma mimus oyunlarýna baðlanmasýdýr. Bu yazarlara göre, Türkler Ýstanbul'u alýnca, Bizans mimus'u dilini, yenenlerin diline uydurmak zorunda kalmýþtýr, bu bakýmdan, karagöz, Bizans mimus'unun ardýlýdýr; Türkler Bizanslýlarýn baþý kel, karný þiþkin mimus'unu Piþekâr'la Hacivat, eli þakþaklý Maccus'unu da Kavuklu ile Karagöz yapmýþlardýr; karagöz'ün de, mimus'un da temeli taklide dayanmaktadýr; bu oyunlar, Ýstanbul'daki çeþitli uluslarý ve bu uluslarýn tuhaf tuhaf konuþmalarýný taklit ederler; ikisinde de meyhaneci, tacir, dilenci, Yahudi, Ermeni, Arap v.b. tipleri bulunur; her iki oyunda da phallus( yun. phallos: erkeklik uzvu) vardýr; her ikisinde de danslar, þarkýlar, açýk saçýk cinaslar, kaba deyiþler, tokat atmalar, itiþip kakýþmalar ve siyasal taþlamalar vardýr; konular arasýnda da benzerlikler görülür v.b... (Bu yazarlar, bir sahne oyunu olan mimus'un perdeye nasýl çýktýðýný açýklamamýþlardýr). Türk incelemeciler, karagöz'ün mimus'tan çýktýðý görüþüne katýlmamaktadýrlar. Bununla birlikte, Metin And, söz konusu yakýnlýklarý göz önünde bulundurarak, «kanýtlarýn yetersizliði karþýsýnda etkileþme yerine benzeþmelere deðinmek daha sakýntýlý olur» demiþ, bu benzeþmeleri 7 maddede toplamýþtýr.Ayrýca, karagöz'le mimus arasýndaki benzerlikleri inceleyen Alman bilgini Reich'ýn eserini özetledikten sonra da þöyle demiþtir: «Reich'ýn açtýðý bu çalýþma alaný bir incelemeci beklemektedir. Mimus'u en az Reich kadar tanýyan bir incelemeci bugün elimizde geniþ sayýda bulunan karagöz metinleriyle ya Reich'ýn görüþlerini doðrulayacak, ya da onlarý çürütecektir.» Ýranlýlarýn kukla kiþisi «Keçel Pehlevan» ile Karagöz arasýnda, baþlarýnýn kel oluþu bakýmýndan benzerlik kuran incelemeciler de vardýr.
--------------------- Bu yazý Karagöz / Cevdet Kudret / Bilgi Yayýnevi / 1968 kitabýndan alýnmýþtýr.
Gönderen: 31.07.2006 - 16:01
Bu Mesaji Bildir   tahabiri üyenin diger mesajlarini ara tahabiri üyenin Profiline bak tahabiri üyeyi arkadas listeme ekle Yukari
Pozisyon - İmzalar göster
Sayfa (1): (1)
önceki konu   diğer konu

Lütfen Seçiniz:  
Şu an Yok üye ve 856 Misafir online. En son üyemiz: Didem_
16977 üye ile 13.07.2024 - 12:50 tarihinde en fazla ziyaretçi online oldu.

[Admin | Moderator | Kıdemli Üye | Üye]
Dogum Gününüzü Tebrik Ederiz    Doğum gününüzü tebrik eder, sıhhat ve afiyet dolu ömür dileriz:
yunuscem (63), Nan_Gibi (43), gülser kara (48), kalpten kalbe (52), feyzamin (48), AYKIZ19 (41), sancaktarbey (53), mücahid34 (42), enginergin (65), bertsina (35), leventozgec (60), Karakule_55_ (39), OFLUYUM61 (41), hilall67 (58), sonngüll (50), Asl@n (47), yanliz kurt (52), fatma_sultan (48), serkan keskin (47), tazzi (37), kanal-7com (51), huzeyfa (63), gizemli_kiz (42), numanda (54), malatya_44 (38), talebe15 (34), balikci (54), sirine (42), abdussamed (50), Salik55 (40), abdussamed_549 (36), mehmet akif 44 (36), adem_fr (43), yuzbaslar (52), sakird01 (40), mehmetbesni2005 (37), leo® (47), sema nur (42), milli görü&thor.. (38), dostmurat81düzc.. (42), Berlin-Fatih (50), abtac (71), cimmybones (43), hakyolcusu (39), islamiçi.. (39), cemali514 (47), GüLBeYi (45), KELEBEKMU (48), _HANLARHANI_ (60), Yusuf.Hamza (44), cagri_ist (52), hunalan (49), polatmen123 (43), nebi (35), MuhammedEnes (50), Beyazzambak (43), y.s.selim (48), cigilbeyi (47), cikks (36), gonul bahcesi (42), cemal (47), misafirr (44), BerlinFatih (55)
Son 24 saatin aktif konuları - Top Üyeler
0

Copyright © ((( RAVDA.net )))  *  İrtibat   *   RAVDA Reklam Servisi   *   Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
Sitemizde yayınlanan imzalı yazıların içeriğinden yazarları, forum ve yorumlardan ekleyen şahıslar sorumlu olup, kesinlikle sitemiz sorumlu değildir.
© by ((( RAVDA.net )))

Sayfa 0.62017 saniyede açıldı   

Reklamlardan
RAVDA sitesi
hiçbir şekilde
sorumlu değildir.